Metrodaki bayan ve suallerim


Evet Arkadaşlar Bugün Yine güzel bir içerik ile sizlerleyim :)

İnsanların suratına en son ne zaman baktınız? Mesela her zaman ekmek aldığınız fırındaki adamın adını öğreniyor musunuz? Ya da her gün asansörde karşılaştığınız insana tebessümüyor musunuz?

Suallerim çok uzun... Zira daha evvel karaladıklarım arasında, 3 sene evvel metro yolculuğumda bir bayanı itinayla araştırıp yazdıklarıma tesadüftüm. Size kendinizi makûs sezdirmek değil amacım. Yalnızca fark ettim ki, artık ben de daha öncekisi kadar bakmıyorum insanlara...

Fark ettiğim bir şey daha var: Sanırım aynada gördüğüm surete de itinalı değil bakışlarım. Keyiflerimi, mutluluklarımı kaçırır olmuşum.

Yaşamı fark edin

Bu bir farkındalık yazısı olsun istiyorum, netlikle bir iç geçirme değil. Başka Bir Deyişle öyle hayıflanıp, onca laf söyleyip sonra da yeniden, ''Tamam nasıl olsa fark ettim, artık sıkıcı yaşamıma dönebilirim'' demek istemiyorum mesela. Minicik bir kıvılcım nasıl koca bir ormanı yakıp kavuruyorsa, biz de şu tümceleri okuduktan sonra yanıp kavrulalım işte ne çıkar?

Bugün kendimizi Mor dağların eteklerindeki Heidi varsaysak ne çıkar

Güller açtıran gülücükler saçıp, hiç aldırmadan, benmerkezci olmadan, başkalarının mutluluğuyla mutlu olsak... Paylaşsak, acıları eksiltsek de, herkesin suratı gerçekten gülse...

Bu sabah konuttan çıkarken suratıma hangi maskeyi taksam diye düşünmesek de, tam maskeler suratımızda eriyip kaybolsa mesela.

Mor olmadığını bildiğimiz, ama inanmak istediğimiz o dağların eteklerinden huzur kokuları doldursa burnumuzu.

Ufak şeyler büyük mutlulukları getirir

Zira reelinde insan olmanın bir lütuf olduğunu, hayvanlala yaşamayı bilmek gerektiğini, çiçeklerin de can taşıdığını, bedenimizin dörtte üçünün su olduğunu, suyun da yaşamımız olduğu öğrensek, belki her şey daha basit olurdu. Ehemmiyetsiz gibi görünen bu detayların bizi biz yaptığını kabul etsek, daha mutlu olmaz mıydık sizce de?

Yazının her bir köşesinden sual işaretleri ufaladığının farkındayım. Yalnızca bugün de dünya üzerinde kapladığım hacimde, bu sualleri size sormayı misyon edindim kendime. Bizler birer varlığız. Her inanışa göre değişik de olsa bir biçimde geldik bu dünyaya. Ne kadar yaşasak insan algısına göre az olsa da uzun seneler buradayız madem, tadını çıkarmak gerek.

Aa bu arada, işte bunca suale neden o kısa yazı. Bayanı tanımıyorum, bir daha da hiç görmedim. Ya da gördüm de bakmadım muhtemelen...

Yaşam işte...

Metrodaki bayan

Bayan metroda çantasını sol yanında boş olan koltuğa vazgeçti ve her şeyden usanmış bir ruh hali ile kısa bir arayışın ardından mavi ve mor lastik tokaların olduğu ufak bir kutu buldu. Anlık bir kararla mor tokasını eline alıp yağmurdan ürpermiş ve kabararak daha da artmış saçlarını elleriyle anlayıp lastiğin sağlamlığını hakimiyet ederek topladı.

Şimdi at kuyruğu yapmış olduğu saçlarıyla usanmış ifadenin bulunduğu o her şeye inat aydınlık çehreyi zamansız bir özgüven aldı. İspanyol stili bir araya gelmiş at kuyruğundan aldığı eforla bacak bacak üstüne attı. Rüküş görüntüsü artık insanın gözüne batmıyordu. Sonra burnuyla beraber başını da kaldırıp karşısına baktı. Metronun karşı sırçasında uzun zamandır görmediği suratını seyredaldı. Az evvel onu ilk izlemeye başladığımda fark ettiğim bıkkınlık ifadesi tekerrür suratındaki yerini itinayla buldu.

Muhakkak ki yaşam onu çok yormuş ve olmak istediği yerden uzakta vazgeçmişti. Sonra yanımdan usulca kalktı ve sol yanına biriktirdikleriyle yaşama katıldı. Bir ufak kızın sağında onu izlediğinden habersizdi elbet. Kim öğrenir nicedir bu kadının yaşamında baktığı tek bir güzergah vardı...

Ve muhakkak ki onu izleyen bir birey...

Anekdot: Sizi Beğeniyorum.

Damla Karakuş

Uymarım Yararlı Olmuşumdur Beni Takip Etmeyi Unutmayın

Yorumlar